Bu Blogda Ara

17 Ağustos 2010 Salı

bir kadın - bir erkek - iki beden - bir ayin


finito

edilmemiş bir (inti*)**+(har’ın ***)****
ardından kalan basiretname*****
bölsün geceyi
minarelerden haykıran
ölüm duyurtuları.
ancıl sevişirim
celladın kanlı elleriyle
“insan, hesap lütfen”
bir bıçak intihar etti
girdiği bedenin gençliğine bakmadan.

*              : inca dilinde güneş.
**             : (mecaz) kuzey amerika’da gerilla
***            : arapça’da kor, köz
****          : (mecaz) tutku
*****         : basireti bağlanmış vasiyetname

bir kadın - bir erkek - iki beden - bir ayin
usulca kaldırdı başını genç kız. çok koşmaktan çatlayan atların başlarını istemsiz oynatmaları gibi. belki de bir altın vuruştu bu. son merminin sıkımı. bertaraf edilmiş bir başkaldırı gibiydi yüzü. esrar kokan gözlerini, hiçbir şey aramaksızın sonsuza kenetlemişti. o yalın bakışı yüzümü yaladı gitti. bense ona baktım; bütün dikkatimle. aşık mı oluyordum? hem de hiç tanımadığım bir insana. hem de belediye otobüsünde. tam da aşkı tanrının yattığı mezara yeni gömmüşken. ellerimde küreğin sıcaklığı, üstüm başım balçık hala. biliyorum sevgi adamı öldürür. duraksıyorum. otobüs, içindeki yığını üç durak öteledikten sonra ancak bağırıyorum. kocaman bir hayır. yalnız kendim duyuyorum bu çığlık benzeri hayırı. oysa onun da duymasını isterdim. pekiyi neydi bu?.....
damarlarında yaşamsızlık dolaşan bedenimi saklayacağım bir sığınaktı belki de bu. azgın dalgaların batıramadığı köhne bir kayığın, kendini rüzgara bırakarak, küçük bir koyda karaya oturup, yabanıl ada kuşlarına yuvalık yapması kadar doğaldı bu. tekil bir balina intiharı. sahi niye intihar etmiyorum?
daha bir durak geçmedi. ölüm artık t.d.k. sözlüğünün 472nci sayfasında olmaktan başka bir anlam ifade etmiyordu. çoktan tedavülden kalkmıştı benim piyasamda. yaşam yok. soluk alıp vermem türümün bana kazandırdığı zorunlu bir özellik sadece. bir tahterevalli vardı. bir ucunda ölüm, diğerinde yaşam. güçler dengesi. yaşam tahterevalliden çekilince, ölümün olduğu kol, hızla yere çarptı ve bilmediğim yerlere savruldu. oysa ne kadar güzeldi yaşarken düşlemek ölümü. aynı jim morrisson gibi bütün vücudumda duyarak yaşamak isterdim ölümü.birden bir götten düşüp, taşa yapışan bir bok gibi ölmekten korkardım. üç favorim ama yalnızca bir hakkım vardı.
ölüm ı:namlu ucu-tetik arasındaki mesafe,baş parmağımla damaklarım arasındaki en uzun mesafeden ½ cm daha uzun olan bir tüfek bulacaktım. namluyu ağzıma sokup, baş parmaklarımla tetiği itmeye çalışacaktım. bütün kaslarım gerildiği an, işte o an mutlu olacaktım
ölüm ıı: t.h.k’nın amatör paraşüt kurslarına yazılıp, ilk uçuşumda bedenimi gök yüzüne bırakacaktım. önce sırtımdaki yükten kurtulacaktım. vazgeçerim diye değil. ağırlığımı azaltıp daha geç ölerek, ölümü duyumsama süremi arttırmak için. bir geç orgazm. artan ivmeli serbest düşüş. gittikçe hızlanacaktım. hızlandıkça hareketimin ters yönünde bir basınç hissedecektim bedenimde. bu basınç damarlarımda ölüm kokusu yayarak dolaşacaktı. yere elli santim kala kahkahalarla gülecektim.
ölüm ııı: bütün malvarlığımı ortaya koyarak 1964 model ateş kırmızısı tek kapılı bir mustang alacaktım. depoyu fulledikten sonra güzel bir otobana çıkacaktım. bütün dikkatimi topladıktan sonra gaza basarak önüme/ölüme doğru gidecektim. depo bitmeden dünyanın en güzel tabuta sahip adamı olacaktım. ama artık hepsi birer hiç. çünkü yaşam yok. yapışık kardeşi ölüm ise onun yokluğuyla bir kar tanesi gibi erimekte ışığa karşı. ölmek için bir çaba gerekiyordu. oysa yaşamak için özel bir çabaya gerek yok.
gözlerini kırptı genç kız. bin yıllık bir yalnızlık döküldü kirpiklerinden kucağına. öksürdü. tekrar başını o hatta kilitledi. yanındaki ayının bana bile ulaşan ter kokusu duymuyordu. arkadaki moruğun hırıltılı nefeslerini de. öndeki kadının bir yandan ağzındaki sakızı çiğnemeye çalışırken, bir yandan da patlayan t.ş.ç.p’lerle yanındaki adama bir şeyler anlatmaya çalışması onu rahatsız etmiyordu. o sadece bakıyordu. bakışları kırlangıç gibi uçuyordu.
bir ayin olmalıydı. idolü, tanrısı olmayan. tanrıyı yok sayan. tapanı tapılanı olmayan. sadece iki beden. bir birinin adını bile bilmeyen. öyle arzulu ve şehvetlice de değil. sadece ağaçtan düşmemek için dala sarılan el ile ağaç gibi bir birine başka hiçbir beklenti olmaksızın kenetlenen. yalnızca bir bedendi aradığım. yitik bir beyince taşınmaktan bıkılmış bir beden. bacak aralarının tenhalığında tenimin mistik acılarını dindireceğim. yada büyüteceğim. bir yaban kuşunun çölleşmiş bir tarlaya konuşu. bir buz kalıbının kendisiyle aynı öz ısıya sahip bir ateşe düşüşü. beni tensel duyumdan, tinsel doyuma taşıyacak bir beden. bedenimdeki yangı’nın yangına dönüşeceği bir beden. acıların çöplüğü, anıların mezarlığı olan bir beden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder